Cumhuriyet`in Damadı

10-11-2020 16:28
Tütün, fındık, üzüm, meşe palamudu ve salyangoz yetiştiren ve bu mahsullerle dünyada önde giden memleketimizde bugüne kadar pekçok da meşhur damat yetişmiştir. Tarihimiz, meşhur damatlar bakımından çok zengindir. Bu kadar çok meşhur damat yetişmiş olan memleketimizde hâlâ "Meşhur Damatlarımız” namı ile bir kitap yazılmamış olması, Türkiye kitaplığı için gerçekten büyük bir eksikliktir.


Önce, damat kelimesinin nasıl ve nerden geldiğini inceleyelim. Bilindiği üzere kaynana kelimesinin aslı kaimanne, kaynata veya kayınpeder kelimesinin aslı da kaimpederdir. Ve kayınbiraderin aslı da kaimbiraderdir. Kaimvalide, validenin yerine kaim olan, anne niyetine
geçen demektir. Kayınpeder ve kayınbirader de, pederin yerine ve biraderin yerine geçen insan demektir. Bu dil kaidesine göre, günümüzde damat adı verilen insana da kaimevlat denilmesi gerekirken acaba neden damat denilmektedir?

Bunun sebebi, çok eski tarihlerdeki bir olaya dayanmaktadır. Yine bilindiği üzere padişahlar sevdikleri kişileri önce paşa yapar, sonra da kızlarını yada kız kardeşlerini o paşaya verirlerdi. Bazen de tersi olur, önce damat, sonra paşa olurlardı. Genellikle siyasî veya ticarî veya iktisadî damatlık, üzerine kıskançlık çeken bir meslek olduğundan, eski kaimevlatların, yani damatların düşmanları da çok olur ve bu düşmanlar ilk fırsatta damadın başını yerlerdi.
 
Tarihçi ve vak’anüvis Semşi Cevdet Paşa’nın Tezkire-i Dümedâ, Kelleye Elvedâ adlı, son derece kıymetli elyazması bir tarih eseri vardır. "Dümedâ”, Arapçada "damatlar” demektir. İşte bu eserinde Semşi Cevdet Paşa, damat kelimesinin zuhurunu şu suretle nakil ve izah etmektedir:


"Bir Ceneviz balozhanesinde miço iken, Türk leventleri tarafından küçük yaşta kaçırılarak satılmıştır. O sırada Şehzâde Cafer’in dikkatini çekmiş ve şehzade çocuğu
yanına alarak tahsil ve terbiyesine itina eylemiş ve bilahare maiyyetine almıştır. Cafer padişah olunca, sevgili dostunu da sadrazam yapmış, sonra da ona kızını vererek kaimevlat
edinmiştir. Fakat düşmanlarının iftiraları ve gammazlıkları ile gözünden düşmüş ve Sultan Cafer kaimevladını cellada vermiştir. Cellat ise kaimevladın kellesini bedeninden ayırdıktan sonra, 'Ey ulu hünkârım, bu baş n'olacak ?' deyu sual ettikte padişah dahî, 'Dama at, dama at!' deyu ferman edicek padişahın dalkavukları tarafından dahî, 'Dama at, dama at!' denile denile kelime 'damat' olup çıkmıştır. Bu hâdise dahî göstermektedir ki, siyasî ve ticarî ve iktisadî damatlık mesleği son derecede tehlikeli ve bombo..."

Elyazması tarih kitabının "bombo" sözünden sonraki harfleri silindiğinden, lafın arkası okunamamıştır. Ama kolayca tahmin edileceği gibi, tarihçi Semşi Cevdet Paşa "bomboş" diye yazmış olmalıdır. Tarihimizde sayılamayacak kadar çok olan meşhur damatlardan ilk akla gelenler, Sultan Süleyman’ın damadı Damat İbrahim Paşa, yine onun damadı Damat Rüstem Paşa – her ikisinin de kelleleri dama atılmıştır –, Sultan Ahmet’in damadı Damat Nevşehirli İbrahim Paşa, Naciye Sultan’ın kocası Enver Paşa, Sultan Mecid’in damadı Damat Ferit Paşa... 


Cumhuriyet devrinde damatlık daha da inkişaf ederek gelişmiş, nasıl sağlam bir müessese olduğunu göstermiştir. Hatta çok eski tarihlere ve köklü bir geleneğe dayanmakta olduğundan, damatlık memleketimizin en verimli bir özel sermaye müessesesidir, diyebiliriz.
Tarihî damatlarımız olduğu gibi, coğrafî damatlarımız arasında da çok meşhurları vardır. Tarihî damatlarla coğrafî damatlar arasında bir mukayese yapmamız gerekirse şöyle diyebiliriz : Bilindiği üzere saltanat devrinin meşhur damatlarına
"Damad-ı Hazret-i Şehriyârî" denilirdi. Cumhuriyet devrinin meşhur damatlarına da "Eşek Herifin Damadı" gibi sıfatlar verilmekte, hâşâ huzurdan, bir edepsiz damat yüzünden zavallı kayınpederlere haksızlık edilmektedir.
 
İşte bu sebeple meşhur bir şairimiz, Cumhuriyet devrinin zavallı kayınpederlerini şu şiiriyle ne de güzel anlatmıştır:
"Hiçbişeyden çekmedi
Damadından çektiği kadar
……………
Yazık oldu Apturaman Çelebi’ye."

Son mısrada şair "Apturaman Çelebi" diyerek, bulunamayan koyunun yerine geçen keçilere benzeterek damatları telmih etmektedir. Gerçekten de, bulunmaz Hint kumaşı gibi nadide damatlar da vardır. Saltanat ve Cumhuriyet’in meşhur olmuş damatları arasında ikinci önemli fark da şudur: Padişahlık dönemlerinin damatları genellikle sadrazam olurlardı. Cumhuriyet dönemlerinin meşhur damatları ise, özellikle şimdiki sadrazamların sol kulağı mevkisini almakta ve fahrî olarak haltyedibaşılık etmektedirler. Gerek tarihî ve gerekse coğrafî damatların müşterek karakteristiği ise, her iki cins damadın da alçak tabakadan çıkıp damatlıklarının sayesinde yüksek tabakaya intisap etmiş olmalarıdır. Mesela Damat İbrahim Paşa, bir İtalyan balıkçısının oğlu idi. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ise, yoksul bir köylü çocuğu idi. Cumhuriyet çocuğu olan devrimizin damatlarından mesela birinin babası tanınmış bir kimse değilse de, damada hinoğluhin denilmesine bakılırsa, babasının Hin adında herhangibir zat olduğu kuvvetle muhtemeldir. Damat, babası tarafından Hin, anası tarafından ise gayetle cin ve anasının gözüdür. 

Tarihî damatlarla coğrafî damatların arasında en büyük benzerlik ise, her iki cins ve çeşit damadın da dağdan gelip bağdakini kovmaya ve babadan kalanın üstüne oturmaya gayetle meraklı oluşlarıdır. Coğrafî damatlar, tarihî damatlardan aşağı ve az değildirler. Bunun için biz burda bitek damadı anlatmaktansa damatlık müessesesi üzerinde durmayı daha bilimsel bulmaktayız. Eğer Cumhuriyet çocuğu olan damat bir tane olsaydı, inanınız ki bu fakir millet ne yapar eder, o biricik damadı bal börekle beslemekten geri kalmazdı. Ve fakat Cumhuriyet devri, damatlar bakımından da çok verimli olmuştur. Genellikle günümüzde damatlar söz, ün ve para sahibi olmanın en kestirme yolunun, "üçbuçukuncu kuvvet” denilen basından ve kızın babasından geçtiğini anladıklarından, bu yolda kahramanca aile içi savaş vermekten çekinmemişlerdir. Başka bir damat ise, leş kargalarının gagası gibi, kalemiyle kirli çamaşırları didiklemekten, kirli çamaşır bulamazsa önce çamaşırları kirletip, sonra kalemini oralara sokmaktan ve bu yolla memlekete büyük hizmetler ifa etmekten sonsuz zevk duymaktadır.


Hangi devrin damadı olurlarsa olsunlar, bunların belli bir mesleğe ihtiyaçları yoktur, çünkü kendileri damatlığı meslek olarak benimsemiş profesyonel damattırlar. Mesela bu profesyonel damatlardan biri, memleketin fahrî haltyedibaşısı olarak bütün görevlilere akıl dağıtmakta ve siyasî hayatımızın genel trafik müdürü olarak,
– Sen burdan git !
– Sen orda dur !
– Sen geri dön !
– İleri gittin, bekle !
– Sağa dön !
– Şurdan geç ! gibi emir niteliğindeki tavsiyelerle "His Master’s Voice" marka düdüğünü öttürmekte, politikamıza yeşil yada kırmızı lamba yakmakta, böylece yabancıların hayran
kaldıkları sosyal ve siyasal kargaşalığı yaratmakta büyük başarılar kazanmaktadır. Günlerden bigün, şeytanın yanından uçkurunu toplayarak kaçtığını görenler, şeytana bile madik attığını söylemektedirler. Şeytana bile madik atmış biri olarak, hiçbişey bilmeyenlere çok şeyler bilen bir çokbilmiş gibi görünürse de, gerçekte, tadına bakar gibi herşeyden ancak bir parmak bir parmak bilgi edinmiş, gayet sığ, sudan, yalınkat ve düzayak bir adamdır. Damatlık mesleği ile memlekete çok büyük hizmetler ifa eden ve etmekte olan bu zat, tarafsız kalmak istediğinden hiçbir partiye girmemiş ve hiçbir vekillik mekillik almamışsa da, esasen kendisi bir herzevekil olarak hertürlü herze karıştırmakta ve herze işlerini yetkiyle ve bir yetkiliyle yürütmektedir.


Heryerde herzaman damatlık, kıskançlık ve çekemezlik yaratan bir meslek olduğundan, bizdeki meşhur damatların arkalarında da, ellerinde bir kaşık su ile kuyrukta sıraya girenler pekçoktur. Kuyruktaki bu kalabalık, ilk fırsatta damadı ellerindeki bir kaşık suda boğmak için
sabırsızlanmaktadırlar. Tarihten ders almaları gereken damatlar da başlarına gelecekleri tahmin ettiklerinden gereken tedbirleri almakta ve tetik durmaktadırlar.

IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.